Law and security institutions have always been interested in scientifically proven objective detection of deception. Since the era of polygraphy, efforts to optimize current devices and adaptation of new equipments for deception detection has been on progress. Among these new instruments, functional magnetic resonance imaging fMRI is very popular and its high technology, high cost and sophisticated evaluation might be causing an overestimation of its validity. Today, lie-detection using fMRI is being offered for commercial use. Including recent methods like voice stress analysis and image-analysis of high resolution camera recordings, many several methods fail to reach a satisfactory success rate or some of them reported to have success about 90% is criticized for their limited data from simulating volunteers in laboratory environment. Current data from lie-detection studies do not meet standards for complete validity, authenticity and applicability in practice. Enrollment of these unconfirmed detection methods on human and its potential feature of the intrusion into cognitive brain processes without consent and against free will are the two subjects raising ethical concerns. Neuroethics addresses these issues by a concept as “cognitive liberty” which has not been adequately discussed in public spheres; and controversial issues seem to get expanded with the demand for lie-detection
Hukuk ve güvenlik hizmetinden sorumlu kurumlar yalan ifadenin, bilime dayalı kanıtlarla tespit edilebilirliği üzerine çalışmaları her zaman ilgiyle takip etmişlerdir. Poligrafiden günümüze yalanın tespiti için kullanılan cihaz ve yöntemlerin optimizasyonu ve yeni araçların yalan tespiti için uyarlanması süreci devam etmektedir. Yeni araçlar arasında fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemenin fMRG ileri teknoloji içermesi, pahalı olması ve sofistike değerlendirmeler içermesi sonuçlarının güvenilirliğini abartılı göstermekte ve büyük ilgi görmektedir. Günümüzde fMRG ile yalan tespiti ticari bir hizmet olarak arz edilmeye başlanmıştır. Vokal stres analizi, yüksek çözünürlüklü kameralar ile görüntü analizi yöntemleri gibi daha yeni yöntemler dahil yalan tespit yöntemleri ele alındığında kimi yöntemin başarısı tatmin edici olmamakta, kimi yöntemin ise %90’a yaklaşan başarısı laboratuvar ortamında simülasyon yapan gönüllülerden elde edilmiş veriler ile sınırlı kalmaktadır. Yalan ifadenin saptanmasına yönelik uygulamalar hakkında eldeki veriler, bu görüntüleme yöntemlerinin tam olarak geçerliğine, güvenilirliğine ve kullanılabilirliğine henüz olanak vermemektedir. Etik yönden tartışma yaratan iki konu, geçerliği tam olarak kanıtlanmamış bu tespit yöntemlerinin insan üzerinde uygulama alanı bulması ve kişinin bilişsel düşünce süreçlerine izinsiz, iradesi dışında girilebilmesidir. Nöroetiğin “bilişsel özgürlük” kavramıyla dikkat çektiği bu sorun alanında uygulamalar henüz, toplumsal ve kamusal anlamda yeterince tartışılmış ve cevaplanmış değildir. Yalan tespit tekniklerine toplumda var olan ilgi ve merakın yükselmesi ile tartışmalı noktaların genişleyerek artacağı öngörülebilir
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Collection |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Eylül 2012 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2012Sayı: 3 |